Cumhurbaşkanı Gül, anayasa değişikliği için tek eksiğin siyasi iklim olduğunu söyledi. Gerekli siyasi iklimin yaratılmasında en büyük sorumluluğun siyasi partilere düştüğünü belirten Gül, şu an siyasi dile hakim olan kavgacı üslubun terk edilmesi gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Amsterdam gezisinin son gününde geziye katılan köşe yazarları aracılığıyla Meclis’e ve siyasi partilere anayasa hazırlık sürecine ilişkin önemli mesajlar verdi. “1 Mayıs’ta anayasa yazım süreci başlıyor. Sürecin bu noktasında Cumhurbaşkanı olarak Meclis’e ve siyasi partilere vermek istediğiniz en önemli mesaj nedir” sorusu üzerine, şu anda yeni bir anayasa yapmak için bütün şartların çok uygun olduğunu; Meclis’in yüksek bir temsil kaabiliyeti bulunduğunu; ön hazırlıkların çok geniş katılımla hazırlandığını; toplumun yeni anayasa beklentisinin yüksek olduğunu, yani yeni bir anayasa yapmak için bundan daha uygun bir ortam bulunamayacağını anlattıktan sonra “Ancak tek bir eksiğimiz var” dedi.

Gül’e göre bu eksiklik, gereken siyasi iklimin oluşmaması idi. Bu iklimin oluşturulması konusunda en büyük sorumluluğun da siyasi partilere düştüğünü söyleyen Gül şöyle devam etti:

“Türk siyasetinin geleneği biraz böyle, biraz kavgacı... Kırıcı, ağır, tok cümleler o kadar kullanılıyor ki... Bunu herkes için söylüyorum... Bunu siyaset dünyası için söylüyorum. Bu bizim, anlaşılan siyasi geleneğimizin bize taşıdığı negatif bir yan. Biraz bundan çıkmak lazım, çünkü sonunda birçok şeyin, ben ideolojik olmaktan çok psikolojik olduğuna inanıyorumaçıkçası...” Abdullah Gül’ün diğer sorulara verdiği cevaplar şöyle:

ANAYASAYI BECEREMEZSEK AYIP OLUR

Anayasa için süre öngörüyor musunuz? Bu yıl içinde tamamlansın diyor musunuz?

Şüphesiz... Çünkü gecikirse momentumunu kaybeder ve bir kez kaybettikten sonra tekrar toparlanmaz. Zaten bir yıl geçti. Zaten başlandı buna biliyorsunuz. Bir yıldır bir çalışma yapılıyor, bütün sivil toplum kuruluşları sağdan sola bu çalışmaya katılıyor. Hiç bu kadar tabana yayılan bir anayasa tartışması olmamıştı bundan önce. Eskiden hep profesörlere görev verilirdi, onlar hazırlayıp getirirlerdi. Şimdi bütün bunlardan sonra bir başarı ortaya çıkmazsa, tabiri caizse bunu biz beceremezsek, o zaman birazcık doğrusu ayıp olur...

Bazen mutlak bir konsensüs arayışının başarıyı engellediği durumlar olmuyor mu? Bu çok tartışmalı bir husus. Bence şöyle bakılmalı: en temel unsurlarda, konularda konsensüsün olması çok hoş bir şey. Ama en temel unsurlardan sonra gelen alanlarda her şeyde tam bir konsensüs olacak denirse, o zaman yani iş yapılamaz açıkçası...

Bizde imparatorluk refleksi var

Atatürk milliyetçiliği (anayasada yer alması konusunda) için ne düşünüyorsunuz?

Bütün bu konulara artık bizim hep evrensel bakmamız gerekir. Nedir, Cumhuriyet dediğimiz... Cumhuriyetin temel nitelikleri, evrensel ne ise odur... İkincisi, insan hakları ile ilgili konular evrensel olarak ne ise odur. Tabii ki, yine laiklik dediğimiz din-devlet meselesindeki ayrım... Bu konuda da Türkiye’deki en dindar hareketler bile ‘Hayır, Türkiye böyle olmasın’ diye bir talep yok. Bütün şey, din özgürlüğüyle ilgili. O da temel hak ve özgürlüklerin zaten en temel parçalarından biridir. Geriye kalan şey nedir?

Memleketin milli birlik ve bütünlüğünün zedelenmemesidir... Ama bunun ötesinde bizim rahat olmamız lazımdır. Benim geçenlerde Harp Okulları’nda yaptığım konuşmamın en önemli yanlarından biri şuydu: Biz bir imparatorluğun devamıyız; bizde bir imparatorluk refleksi var, olması lazım. Bizim bu anlayış ve özgüven içinde hareket etmemiz gerekir meselelerimizi, problemlerimizi çözmede. Biz kendimizi daraltamayız. Hollanda’yı örnek verelim. Hollanda’da bugün çifte vatandaşlığın kaldırılması tartışılıyor. O zaman Hollanda butik bir Avrupa devleti olur. Oysa Hollanda bir imparatorluk gibi... Bir trilyon dolarlık ticareti hacmi olan bir ülke. Bu nasıl olabilir? Ancak böyle bir fexibilite (esneklik) ile olabilir. Hah daralırsın... Türkiye’de bir imparatorluk değiliz tabii, sınırlarımız belli, cumhuriyetiz... Ama devraldığımız kültür, devraldığımız öyle hasletlerimiz var ki, biz bütün bunları yok sayarsak, kendimizi probleme, sıkıntıya sokarız açıkçası. Onun için bu konularda bizim özgüvenimizin tam olması lazım... Nedir o zaman, temel ilkeler dediğimiz şeydir... Cumhuriyettir, demokrasidir, laikliktir, hukuk devletidir ve tabii ki ülkenin birlik bütünlüğünü zedelemeyecek bir anlayış içinde alabildiğine demokrasiyi temel hak ve özgürlükleri genişletmekten çekinmemek lazım.

Memu Zin mirasımız

Kürtler’in talepleri., kültürel hakları da en temel konular içinde değil mi?

Tabii kültürel haklarıyla ilgili niye olmayacak ki yani? Bu toplumun bir parçasıysa, bu toplumun bir parçası olan insanlar bizim kendi kültürümüz değilmi? Aslında bugünkü anayasaya göre bile onları zenginleştirmek, korumakbizimgörevimiz.Benbunu Meclis’te de söyledim. Anayasa bugünkü haliyle “Kültürelmirası koruyacaksın” diyor.Onu nasıl yorumlayacaksanız yorumlayın. “Memu Zin” de sizin kültürelmirasınız, Dede Korkut da... Burada gerçekçi, realist olmamız gerekiyor.Nedir bu?Herkesin temel nitelikler dediği şey... Herhalde ‘Cumhuriyet olmasın’ diye Türkiye’de bir tartışma yok. Amaolabilirdide... İşte öyle ülkeler var ki, bakıyorsunuz cumhuriyet değil, krallık...

Spesifik oynamalar işi çıkmaza sokar

İlk üç madde değişikliğe gidilebilir mi?

Bizim mevcut anayasamızın üzerinde siz sumaddeyinasıl yapalım, şuradan şuraya şu kelimeyi mi ekleyelim, şunumu çıkaralım, diye bir metot takip ederseniz, bu çıkmazdır, toplumu ikiye ayırır. Büyük tartışmalar çıkar. Ama bizim öyle yapmamamız lazım. Yeni bir anayasa yapmalıyız. Böyle bir özgüven içinde ve benim söylediğim prensipler içinde yeni bir anlayışı, mentalitesi olan yeni bir anayasa yazarsanız yazarsanız, o zaman doğrusu ‘Vay şurada şu niye yok, vay bu burada bu niye yok’ diye bir tartışma ortamı çıkmaz, bölünmeler de olmaz. Ama siz bir metin üzerinde spesifik birmadde üzerinde oynarsanız, hukukla, laiklikle, kültürle oynarsanız falan filan, o zaman bu zor bir iş, çıkmaz...

Sayın Başbakan geçenlerde anayasa üzerinde toplu mutabakat olmazsa üç ya da iki parti arasında bir mutabakatla yola devam edilebileceğini söyledi? Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

Ben bu açıklamalar üzerine yorum yapmaya başlarsam, kendimin yardım etmek istediğim pozitif iklime yardımcı olmam.

ÖZGÜVENİMİZ SAĞLAM OLMALI

Yeni anayasada ‘üniter devlet’ ilkesine vurgu yapmalı mı?

Her ülkenin kendi tarihi boyunca gelen bir sistemi var. Altını çiziyorum, önemli olan temel dediğimiz ilkelerde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik bir hukuk devleti olduğunu vurgulayıp, birlik ve beraberliğini tehlikeye atmayacak bir çerçeveyi ortaya koyduktan sonra özgüvenimizin sağlam olması lazım. Biz bugün bir imparatorluk değiliz ama kurumlarımızın tarihine baktığımızda, çoğu kuruluşları itibarıyla imparatorluğun içinden geliyor. Harp Akademisi öyle, Sayıştay’ı öyle, Polis Akademisi öyle... Demokrasimiz de öyle... Sened-i İttifak 1808 tarihlidir. Daha Osmanlı döneminde Yemen’de seçim yaptırmışız, Balkanlar’a sandık koymuşuz, onların temsilcileri seçilmiş ve OsmanlıMebusan Meclisi’nde temsil edilmişler. Bizim kültürümüzde bu var... Sınırlarımız bellidir, milli çıkarlarımız bellidir. Bu sınırlarımız içinde milli çıkarlarımızı büyük bir özgüvenle korumamız gerekir. Ancak dediğimgibi,ne kadar çok detaya girerseniz o kadar sıkıntıya girersiniz... Bu arada bugün demokrasimizin sorunlarının önemli bir bölümü de geçmişten gelen kalıntılardır. Babıali baskınından tutun, milletvekili öldürmeye kadar... Başbakanları asmışız, Dışişleri, Maliye bakanlarını asmışız... Başbakanları hapislere koymuşuz... Bunları çok deşmeye gerek yok... Bunları bilmek lazım ama bunlarlameşgul olmamak lazım, ileriye bakmak lazım...

Kürt hareketinin anayasa müzakerelerine çekilmesi bu iklimin oluşmasına yardımcı olmaz mı?

Ben bunu derken BDP’yi de bunun içine koyuyorum. Ben gezilerime BDP temsilcilerini de alıyorum.