Yıllardır yapılan “reformlara” rağmen, 2040"lı yıllara kadar açık vermesi beklenen Türkiye"nin sosyal güvenlik sistemine, finansman açıklarının karşılanması ve diğer nedenlerle bütçeden son 17 yılda aktarılan paranın Hazine"nin dış borçlanma faiziyle güncellenmiş değeri 352 milyar dolar olarak hesaplandı.

Ankara Ticaret Odası, Türkiye"nin sosyal güvenlik sisteminin verdiği açıkların ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini araştırdı. Yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı"nın finansmanı için söz konusu kuruluşlara (2006 yılından sonra da bu kuruluşları çatısı altında toplayan Sosyal Güvenlik Kurumu"na (SGK) 1994 yılından bu yıla kadar yapılan transferlerin kamuya getirdiği yükün Hazine"nin dış borçlanma faiziyle güncellenmiş değeri 352.2 milyar dolar olarak gerçekleşti.

-DİĞER BİR KARA DELİK KİTLERİN FİNANSMANI-

Fon biriktirme döneminde, birikimleri Türkiye ekonomisinin geçmişteki bir başka “kara deliği” olan bazı KİT"lerin finansmanı gibi verimsiz alanlara yönlendirilen, sonraki yıllarda ise emeklilik yaşının düşürülmesi ve benzeri popülist uygulamalar yüzünden 1990"lı yılların başından itibaren finansman açığı vermeyen başlayan sosyal güvenlik sistemine, 1994 yılı başından Temmuz 2010 sonuna kadar olan dönemde aktarılan para 206.8 milyar dolara ulaştı. Bu yılsonuna kadar yapılması beklenen 16.5 milyar dolarlık bütçe transferiyle birlikte sisteme bütçeden 17 yılda aktarılan tutar 223.3 milyar dolara kadar yükselecek. Hazine Müsteşarlığı"nın uluslararası piyasalardan yaptığı dış borçlanmalar için ödediği yıllık ortalama faiz oranları dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre, kamu bütçesinden sosyal güvenlik sistemine yapılan söz konusu aktarımın bugünkü güncellenmiş değeri 352.2 milyar dolara ulaşıyor.

-HER 100 LİRALIK BORÇLANMANIN 83 LİRASI SİSTEME GİTTİ-

Sisteme aktarılan para bütçe harcamaları ve dolayısıyla bütçe açığını büyüttü. Türkiye"nin merkezi yönetim bütçesi fazla vermediği içinde Hazine, sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden yapılan aktarımların 2005 yılına kadar tamamını borçlanarak, 2005 ve izleyen yıllarda isse büyük bölümünü iç ve dış borçlanmayla karşıladı. Daha önceki yıllarda bütçe açıkları nedeniyle büyüyen kamu borç stoklarındaki büyüme de sosyal güvenli sisteminin yükünün artmasıyla birlikte 1990"lı yılların başından itibaren hızlandı. Eğer sosyal güvenlik sisteminin kamu bütçesi üzerindeki bu yükü olmasaydı, Merkezi Yönetim Bütçesi 2005 yılı ile 2010 yılını kapsayan 6 yıllık dönemde 58.7 milyar dolar fazla verecekti. 1994 ve 2004 yıllarını kapsayan 11 yıllık dönemde de 196.5 milyar dolar yerine 131 milyar dolar açık verecekti.

-KAMUNUN NET BORÇLANMASININ YÜZDE 77"Sİ SİSTEME GİTTİ-

Daha yıllarca kamu bütçesine muhtaç kalması beklenen sosyal güvenlik sistemine şimdiye kadar aktarılan para, kamunun bu dönemdeki net borçlanmasının yüzde 77"si kadar bir büyüklük oluşturdu. Bütçeden sosyal güvenliğe toplam 206,8 milyar dolar transfer edilen 1994 yılı başından Temmuz 2010 sonuna kadar olan dönemde Hazine bütçenin finansmanı için net 268 milyar dolarlık iç ve dış borçlanmaya gitti. Aynı dönemler itibariyle kamu bütçesi de 272 milyar dolarlık açık vermişti. Buna göre de her 100 liralık bütçe açığının 75 lirası sosyal güvenlik sisteminden kaynaklandı.

-YÜK BORÇ STOKUNDAN FAZLA-

Ağustos 2010 sonu itibariyle Hazine"nin brüt iç ve dış borçlarının tutarı 305,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Buna göre Devletin brüt borç stoku, sosyal güvenlik sisteminin güncellenmiş değerlerle kamuya olan 352 milyar dolarlık yükünden daha düşük düzeyde bulunuyor. Rakamlar Türkiye ekonomisini 2001 krizine sürükleyen borç sorununun temelinde sosyal güvenlik sisteminin bu yapısının da büyük bir payı olduğunu gösteriyor.

Bu arada Türkiye özellikle 1994 yılından sonra iç borçlanmasını çok yüksek reel faizlerle gerçekleştirdi. Sosyal güvelik sisteminin açıklarının kamunun borçlanma ihtiyacını artırması, reel faizlerin yıllarca çok yüksek düzeylerde kalmasına da yol açtı.

-VERGİ GELİRLERİNİN YÜZDE 17"Sİ GİTTİ -

Sosyal güvenlik sisteminde yaşanan sorunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir başka önemli göstergeyi de bütçeden yapılan aktarımın vergi gelirlerine olan oranı ortaya koydu. Yapılan hesaplamalara göre Türkiye, 1994-2010 yıllarını kapsayan 17 yıllık dönemde tahsil ettiği her 100 TL"lik verginin 17.4 TL"sini, sosyal güvenlik sisteminin finansman açıklarının kapatılmasına gitti. Aynı dönemde bütçeden yatırım harcamaları için ayrılan para ise vergi gelirlerinin yüzde 10"unu düzeyinde kaldı. Rakamlar Devletin yatırıma ayırması gereken kamu kaynaklarının büyük bir bölümünü sosyal güvenlik sisteminin açıklarına tahsis etmek zorunda kaldığını gösteriyor. Sosyal güvenlik sisteminin güncellenmiş tutarlarla kamuya 352 milyar dolarlık bir yük getirdiği son 17 yılda bütçeden yatırımı ayrılan tutar ise sadece 110 milyar dolarda kaldı.

-AYGÜN:”İSTİKRARI TEHDİT EDİYOR”

Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, sosyal güvenlik sisteminin 1990"lı yıllardan itibaren yaşamaya başladığı gelir-gider dengesizliğinin yıllardır makro ekonomik istikrarı tehdit eden en önemli sorun olduğunu vurguladı. Aygün, sistemin, sürekli para yutan bir kör kuyuya benzediğini ifada etti. Sistemdeki gelir-gider dengesizliğinin nedenlerinin başında en az 4 olması gereken aktif-pasif oranının 2"nin de altına düşmesinin geldiğini vurgulayan Aygün, bunun da istihdamın yarısının kayıt dışı kalmasından kaynaklandığını ifade etti. Yapılan reformların sistemin açıklarını kısa dönemde azaltmasının beklenmediğini ifade eden Aygün, “Oysa rakamlar ekonomimizin, dolayısıyla ülkenin geleceğini sosyal güvenlik sisteminin tehdidinden bir an önce kurtarmamız gerektiğini söylüyor” dedi.

-PRİM GELİRLERİ, GİDERLERİNİ KARŞILAYACAK DÜZEYE GETİRİLMELİ-

Sinan Aygün, sosyal güven¬lik sisteminin açıklarının azaltılması için prim gelirlerinin giderlerini karşılayabilecek bir düzeye çıkarılması dışında bir seçenek olmadığını belirterek şunları söyledi:

“Halen çok yüksek olan sosyal güvenlik prim oranları, hem işverenler hem de çalı¬şanlar açısından ödenebilir bir noktaya indirilmelidir. Prim yükünün düşürülmesi prim toplanan tabanı genişleteceği için indirime rağmen toplanan prim miktarı artıracaktır. Türkiye kayıt dışı istihdam sorunun mutlaka çözüme kavuşturmalıdır. Prim yükünü düşürmek kayıt dışı istihdamı azaltmada da önemli bir teşvik unsuru olabilir. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı iştirakçileri arasındaki farklar giderilmediği için sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında toplanmasından beklenen fayda henüz sağlanabilmiş değil. Sistem kapsamındaki yükümlülük ve hakların tüm vatandaşlara aynı koşullarda ve standart birliği sağlanarak verilmesi gerekir. Emekli Sandığı emeklisi, SSK emeklisi, Bağ-Kur emeklisi gibi ayrımlar ortadan kaldırılmalıdır.”

-“YENİ HÜKÜMETİN EMEKLİLİK YAŞINI DÜŞÜRMEYECEĞİNİN GARANTİSİ YOK”-

Aygün, hükümetlerin popülist yaklaşımlarla sosyal güvenlik politika ve uygulamalarında değişikliklere gidebildiğini de ifade eden Aygün, “Önceki yıllarda yapılan reformla emeklilik yaşı artırıldı. Ancak gelecek yeni bir hükümetin emeklilik yaşını düşürmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Bu yüzden yeni Anayasa"ya, hükümetlerin sosyal güvenlik politikalarında bu türden değişikliklere gitmelerini önleyecek maddeler eklenmelidir” diye konuştu. Aygün, sosyal güvenlik sistemine yönelik harcamaların etkin bir şekilde denetiminin de sağlanması gerektiğini de kaydetti.