1932’de bir oldu bittiyle başlayıp 18 sene devam eden “Tek Parti” döneminin dehşetli günlerin bir sembolü olduğunu belirten Ahmet Şerif Bayındır, “Ülkemizin normal gelişme seyrinin bile engellendiği tek parti döneminde temel hak ve hürriyetlerin en önemlilerinden olan din ve vicdan hürriyeti de yoktu. Devlet inancını yaşamak isteyen halkla karşı karşıya getirilmişti. 18 sene bu topraklarda tangır tungur sesleriyle milletimizin öz değerleriyle alay edilmiş, sadece ezan değil Kur’an da yasaklanmıştı. Camiler ahır ve saman deposu gibi olarak kullanılmış, Milli Marşında ‘Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli’ denen Milli Mücadele’nin kahraman ve muzaffer Milletiyle Devletinin arasına karakedi sokulmuştu” dedi.

Ezan-ı Muhammedinin asr-ı saadetten beri imanın esasını günde 5 defa dünyaya ilan etmekte olduğuna işaret eden Bayındır, “İ’la-yı Kelimetullah’tır. Dinimizin farzları kadar önemli bir şeairidir. İslam’ın sözlü manifestosudur. Muazzam mesajlar taşır. Sadece vakit bildiren çağrı değildir. Aynı zamanda kainatın en mühim hakikatını da ilan eder, bildirir. Millete yıllarca ‘Tanrı Uludur’lu metni dinletenler ne hikmetse ‘Felah’ı ‘Kurtuluş’ olarak çevirmeden aynen bırakmışlardır. Bu ne korkudur Allah’ım. Güneş hiç balçıkla sıvanır mı? Dereler hiç tersine akar mı? ‘Laikliği din aleyhtarlığı veya din düşmanlığı şeklinde anlamak bizim iktidarımızın vicdan hürriyeti anlayışına asla uymaz’ diyen Merhum Menderes 16 Haziran 1950’de Ramazan Arefesine rastlayan o nurani günde ülkemiz semalarını ebediyen ‘Allahu Ekber’ nidalarına kavuşturmuştur. Menderes Yeni Türkiye’nin temeline ilk harcı ilk icraatı olan, tek icraatım da olsa asla vazgeçmeyeceğim dediği ‘Din Diliyle Okunan Ezan’ ile atmıştır” diye konuştu.

Adnan Menderes’in “En büyük inkılap demokrasidir. Milletimiz demokrasiyle rüştünü ispat etmiş oldu. İnkılapların tutmayanlarını tutturmak gibi bir görevimiz yoktur. Türk Milleti Müslümandır, Müslüman kalacaktır ve Müslümanlığın icaplarını da yerine getirecektir” sözlerini hatırlatan Bayındır, sözlerini şöyle tamamladı: “Bunlar Menderes’in iç dünyasının ne kadar mü’mince hislerle dopdolu olduğunu bizlere gösteren ve aynı zamanda da Şehid edilmesinin de gizli sebepleridir. Evet, aslında Merhum Menderes’in kalemi 16 Haziran 1950’de kırılmıştır. Evet O Ezan-ı Muhammedi Şehididir. Aziz Milletimiz onlarca yıldır Menderes’i hürmetle, şükranla ve rahmetle anmaktadır. Menderes’in Milletimizle kurduğu gönül köprüsü ebedidir. Semalarımızda ‘Allahu Ekber’ yankılandıkça Menderes’e de rahmet okunacak, Fatiha’lar gönderilecektir. Alimler O’nun için ‘İslam Kahramanı’ dediler. Evet devrin şartlarının şiddeti O’nu Kahraman kıldı. Halis bir Aydın Efesiydi O. Canı pahasına Milletinin değerlerini savundu. Şehid edilmeseydi büyük ihtimalle 4. Cumhurbaşkanımız olacaktı. İlk icraatı olarak Ezanı aslına çeviren bir Başbakanın o makama çıkmasını istemediler. Nurlar içinde yatsın. O bizim gönüllerimizin ebedi ve abide Başvekili ve 4. Cumhurreisi’dir. Menderes’in aziz hatırasına ciddi manada sahip çıktığını memnuniyetle izlediğimiz Sayın Başbakanımızdan 16 Haziran’ın ‘Ezan-ı Muhammedi Günü’ ilan edilmesini istirham ediyoruz. Böylelikle Ezan bilincinin kökleşmesi ve Ezan’ın layıkı veçhiyle okunmasının temini sağlanmış olacaktır”