15 Temmuz gecesi devlet ve milletimizin üstüne, anlık bir kabus gibi çökmeye yeltenen gözü dönmüş demokrasi gaspçılarınınkalkışma hareketini; Cumhurbaşkanı, hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet teşkilatı, muhalefet, medya ve halk, cesareti ve kararlılığı ile bastırarak, devlet, millet ve demokrasi düşmanlarının heveslerini kursaklarında bıraktı.

Öncelikle millet olarak hepimize geçmiş olsun.

Cumhuriyet ve demokrasi için mücadele ederken şehit olan askerimize, polisimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim.

Değerli dostlar;

Darbeler; Devleti yönetmek için seçilmiş meşru hükümetlerin elindeki yönetme yetkisini gasp ederek millet iradesini ezmektir. Zor kullanarak elinden almaktır. Eşkıyalıktır yani.

Sebep ne olursa olsun kabul edilemez bir şeydir. Zorbalıktır.

Hükümetin icraatlarını beğenirsiniz ve ya beğenmezsiniz, cumhuriyet ve demokrasilerde iktidara gelmenin tek yolu sadece halk iradesidir. Sandıktır.

Maalesef cumhuriyet tarihimizin darbeler hususunda sabıkası, oldukça kabarıktır.

27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri, Albay Talat Aydemir darbe girişimleri, 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 Askeri muhtıraları, 27 Nisan 2007 E Muhtırası ve son olarak da 15 Temmuz 2016 gecesi yapılan kalkışma hareketi de denilen darbe girişimi…

Bu darbeler, müdahaleler ve muhtıralar, bizim başka görüş ve fikirlere tahammül becerimizin çok az olduğunu gösterirken; Belimizde silah, cebimizde para, arkamızda az buçuk bir kalabalık olduğunda, mevcut meşru iradeyi, kaba kuvvet ile ortadan kaldırma kültürümüzün de baskın olduğunu ortaya koymaktadır.

‘’Anlık bir kabus gibi çökmeye yeltenen’’ demiştim; Olay olarak tabi ki anlık, ama bu gasp sürecinin sosyo-ekonomik ve siyasal gerçeklerden beslenen bir alt yapı süreci mutlaka vardır.

Ve bu olayın uzun vadede devlet ve milletimizi etkileyecek olumsuz bir süreci de mutlaka olacaktır.

Olay oldu, bitti. Kurtulduk. Sorumluları cezalandırdık. Kurumları, kadroları temizledik, demekle iş bitmiş olamaz.

Başta devleti yöneten hükümetimize, bürokratlarına, yerel idarelere, üniversitelerimize, aydınlarımıza ve sivil toplum kuruluşlarına düşen birinci görev, bu şekildeki gaspçıların beslendiği, sosyo-ekonomik ve siyasal arızaları tespit etmek ve düzeltmektir.

Ben bu arızalardan sadece ‘’yakınimdir’’ kavramı ve uzantıları üzerinde kısaca durmak istiyorum. Nedir bu yakınimdir?

Hemşerimdir,

Partilimdir,

Sendikalımdır,

Dindaşımdır,

Mezheplimdir,

Cemaatlimdir…

Bu siyasal ve sosyal oluşumları daha da çoğaltabilirsiniz.

Özellikle de devlet kurumlarında makam ve mevkilere personel alırken, liyakat ve erdemliliği ölçü olarak almayıp, siyasal ve sosyal yakınlıklara öncelik verir, hatta ve hatta tek ölçü olarak alırsak, çok büyük sıkıntılarla karşılaşırız.

Bu sıkıntılardan biri toplumsal barışın yok olma sürecine girmesi, diğeri de darbelerdir.

15 Temmuz kalkışması cumhuriyet tarihinde oluş ve bastırılış yöntemiyle bir ilk oldu.

Halk ilk kez iradesine ve temsilcilerine sahip çıktı.

Türk silahlı kuvvetleri içinde darbeye destek vermeyen çoğunluk kenarda durmadı. Bizzat darbecilere karşı asaletine yakışır bir şekilde kahramanca mücadele etti.

Farklı görüşlerdeki muhalefet liderleri ve medya, demokrasi paydasında birleşmeyi becerdi. Bütün bu unsurları yanına alan hükümet ve emniyet güçleri de cesaret ve kararlılıkla, şok etkisi ile başlayan kalkışmayı bir gecede bastırdı.

Çok şükür darbeyi atlattık. Darbeciler perişan edildi.

Şimdi gelelim toplumsal barışımıza…

O ne olacak.

İnanın bu daha hayati bir sorun. Bu konuda Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, hükümete, muhalefet liderlerine, sivil toplum örgütlerine, aydınlarımıza ve her alandaki sanatçılarımıza çok iş düşüyor.

Sevgiyi, saygıyı, hoş görüyü, adaleti, eşitliği, alçak gönüllülüğü içten bir şekilde kendi aralarında acilen yaşamaya başlamalılar.

Onlar böyle yaşayacaklar ve sık sık halka telkin edecekler ki, gören ve duyan halk yavaş yavaş birbirini sevecek, sayacak.

Ve bunu da önce iktidar ve taraftarları başlatacak. Sabırla devam ettirecek. Bu cumhurbaşkanı herkesin cumhurbaşkanı, bu hükümet oy verenin de vermeyenin de herkesin hükümetidir, anlayış ve kanaatini oluşturacak.

Tabi bu da söz ile kesinlikle olmaz. Ancak adalet ve eşitlik ile olur.

Sonra da hani o hep bahsi geçen dış mihraklar var ya, düğmeye basıp sokakları kolayca karıştıramazlar.

Unutmayalım;

Adalet mülkün,

Eşitlik cumhuriyetin,

Sevgi-saygı-hoşgörü de demokrasinin temelidir.


Sağlıcakla kalın…