Bugünlerde gündemimizi işgal eden konuların başında, Akkuyu Nükleer Santrali geliyor.  Gerek reklam panolarında, gerekse TV’de güleç yüzlü çocukların yer aldığı resimlerle duyurusu yapılan ve ülkemizin enerji sorununa merhem olacağı üzerine basıla basıla ilan edilen ve olaylı temel atma törenlerine sahne olan bu büyük ve büyük olduğu kadar da riskli yatırımın ,Türkiye’ye neler getireceği veya Türkiye’den neler götüreceği ise bir sürü yanlış ,yanlı ve eksik bilginin alacakaranlığında.

Çernobil faciasının üzerinden 29 yıl, Fukuşima faciasının üzerinden ise 4 yıl geçti. Çernobil , 20.yy’ın ilk büyük nükleer kazası olması ve ülkemize Fukuşima’ya göre çok daha yakın olması nedeniyle, yakın tarihimizde ayrı bir öneme sahip. Bugün hala tam olarak kaç kişinin öldüğü veya sakat kaldığı, ne türlü çevre kirliliklerine yol açtığı  kesin olarak bilinemeyen bu facianın üzerinden onca yıl geçmesine rağmen ,hatıraları hala çok canlı. Ne yazık ki, bu hatıralar arasında gülen çocukların resimleri yok. 2002 BM, UNDP,UNICEF ve WHO verilerine göre ,felaket, Ukrayna,Belarus ve Rusya ‘da 7 milyondan fazla insanın hayatını etkiledi. Kimi öldü,kimi sakat kaldı,kimi evini barkını terketti, kimi ailesinden pek çok insanı kaybetti, kimi de hayatının ilerleyen evrelerinde belki de hiç yakalanmayacağı hastalıklara yakalandı. Türkiye’nin de içinde bulunduğu pek çok Avrupa ülkesi de bu felaketten derinden etkilendi.  Yapılan ölçümlere göre atom santralinin 400 km uzağındaki köylerde sütteki kirlenme düzeyi standartların izin verdiğinin 200 kat fazlası oldu. Varın ondan sonra, binbir emekle yetiştirdiğimiz, gözümüzün nuru çocuklarımızın sağlığından endişe etmeyin. Güleç yüzlü çocukların olduğu nükleer santral reklamlarına bakarak, geleceğimizin emin ve güzel olacağına inanın.Bugün Türkiye alternatif enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapmaktansa , nükleer gibi son derece riski yüksek bir yatırıma meylediyor. Dünyadaki enerjinin sadece % 2’lik kısmının nükleer santrallerden karşılandığı göz önüne alındığında , bu tercihin enerji üretmekten ziyade politik bir güç tercihi olduğunu ve silahlanma gibi başka işlere hizmet edebileceğini düşünmeden edemiyorum.

Fukuşima faciasından sonra, Almanya 17 santralinden 8’ini kapattı. 2000’den sonra yenilenebilir enerjiye ağırlık vererek, bugün elektriğinin % 25’ini güneş ve rüzgar enerjisinden sağlamayı başardı. 2023 yılına kadar da tüm santralleri kapatmayı karara bağladı. Bizim 2023 hedeflerimiz ise bambaşka. Japonya , Fukuşima’nın ardından 2012 yılında, mevcut 50 nükleer santrali 2040 yılına kadar kademeli olarak kapatacağını bildirdi. Bunun halkı yatıştırmak için yapılmış bir açıklama olup, olmadığı bilinmez ama en azından niyet olarak açıklanan bu.Almanya,İtalya,İspanya,Belçika gibi ülkeler var olan nükleer santrallerini kapatma veya planlananları yapmama yoluna giderken, Fransa ( 58 adet), Amerika ( 104 adet), Rusya ( 33 adet) gibi ülkeler nükleerde başı çekmeye devam ediyorlar.

İş kazalarında Avrupa birinciliğine oynayan ülkemizin, daha ilki yapılıp bitmeden, Japonya’yla ikinci santral için masaya oturmasını ise nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. En ufak bir ihmalde, hatada veya deprem gibi bir doğal afette ,yüzlerce , binlerce insanın hayatını geriye dönülmeyecek şekilde etkileyebilecek böylesi bir yatırımın halkın muhalefetine karşı yapılıyor olması ve üstüne üstlük anayasamıza aykırı olarak,     yapılan anlaşmalar gereği , kendi topraklarımızda, bir başka ülkenin - Rusya-  hak ve kontrolünde  olmasının sakıncalarını saymak için ise ne yerim,ne de hukuki bilgim yeter. Yapımı tamamlandığında ülkemizin elektrik ihtiyacının sadece  % 5’lik kısmını karşılayacak olması da yapılan onca reklama ne kadar itibar etmemiz gerektiğini de tartışmaya açıyor. Merak edenler, daha detaylı bilgilere Filiz Yavuz’un Can yayınlarından çıkan “ Beni Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın “ kitabını okuyarak ulaşabilirler.

3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na çok az kala, ülkemizin geleceği dediğimiz çocuklarımıza nasıl yarınlar bırakacağımızı bir kere daha sorgulamanız ve araştırmanız dileğiyle.

Sevgi ve doğayla kalın.