Sözcülüğünü Celalettin Çan'ın yaptığı 78'liler Vakfı, 12 Eylül darbesinin muhatabı olan kuşak tarafından kuruldu. 2000'den beri askeri müdahalelere karşı kamuoyu oluşturulması ve darbecilerin yargılanması için çalışıyor.


Aksiyon Dergisi'nin haberine göre Vakıf, Kenan Evren'in yaşadığı Marmaris'te düzenlediği 'Netekim Festivali'nin yasaklanmasıyla adından çokça söz ettirdi. Türkiye'deki gelişmeleri hassasiyetle izleyen vakfın sözcüsü Can, Ergenekon Operasyonunun demokrasi için bir fırsat olduğunu söylüyor: "1 Numaranın kim olduğunu herkes biliyor aslında. Savcı biliyor. Peki, 7-8 tamam. Hurşit Tolon ve Şener Eruygur. Aradaki 6 kişi nerede?" Operasyonda bu işin beynine girilmediği için yapıda özgüvenin arttığını belirten Can, 'posa diye bir kenara atılanların yerine yeni aktörlerin konulmakta olduğuna dikkat çekiyor ve açık konuşuyor:

"Ben 1 Numara'nın Fenerbahçe'deki ofisinde çalıştığını duyuyorum."

12 Eylül'de aldığı mahkûmiyetle hayatının 19 yıl 5 ayım hapiste geçiren Can, Ergenekon adlı darbeci yapılanma ve son operasyonlar hakkında Aksiyona konuştu.

- 78'liler olarak Ergenekon Operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçimle değiştirilme imkânı olan bir hükümete karşı kim darbe yapmaya kalkarsa suç işlemiştir. Yargılanmalıdır. Ama Ergenekon Operasyonunda gözaltına alınanlar Susurluk'un askerî kolu gibi. Bunların diğer kurumlar içinde hiç mi uzantısı yok? Olur mu öyle şey! Bu tip oluşumların aşıl yönelim alanı Güneydoğu. Peki, oradan neden kimse yok ve oraya dönük ne yapıldı? Bilebildiğim kadarıyla hiç. Bunlar ordunun komuta kademesiyle işbirliği ve uzlaşma içinde alınıp yargıya sevk edilenler. Bir de 1 Numara efsane-sidir gidiyor, sahi kim bu? Bilen biliyor aslında. Savcı da biliyor. Öyleyse neden alınmıyor. Peki, ya diğerleri kim? Hurşit Tolon ve Şener Eruygur bir yana, diğerleri nerede? Şimdi bu işin beynine girilmezse, o beyin yaşatılırsa, topladığın insanlardan hangi itirafı bekliyorsun? Yukarıdaki beyin, bunların alternatifini koyacak. Bunlar posa diye atıldı bir kenara, yenileri konuyor. Ben 1 Numaranın Fenerbahçe'deki ofisinde çalıştığını duyuyorum.

ÖZAL, ERGEN EKON'A 'KATİLLER SÜRÜSÜ' DİYOR

- Son yıllarda, artık itiraflardan değil de delilden suça ulaşma yolu uygulanıyor. Savcı bu stratejiyi deniyor olabilir mi?

Operasyonu yapanlar darbelere kesin karşı çıkmaktan ziyade hesap yapıyor. Son şûrada kanaatimce Ergenekon'un daha fazla üzerine gidilmemesi kararı alındı. Gelinen noktada yoldan çıkmış, yozlaşmış, sapkın bir grup görüntüsü ortaya çıktı. Aslında bu yapılanmanın kökü tarihin içinde. 1960 ihtilali, Seferberlik Tetkik Kurulunu Özel Harp Dairesi'ne çevirdi. Kontrgerilla, 70'li yıllar boyunca darbeleri olgunlaştırdı. 1980 darbesinden sonra Özal'ın kontrgerilla ile bir toplantısı var. Burada Özal, Güneydoğu sorununun çözümü için getirilen önerileri duyunca, 'katiller sürüşüdür bu' diyor. Toplantıyı terk ediyor. Özal, bazı generalleri yanına alarak bir Güneydoğu projesi geliştirmeye çalışmıştı. Daha sonra Özal, Eşref Bitlis, Bingöl'de bir general, Tunceli'de bir general, bir albay öldürüldü. Hiçbiri araştırılmadı. 28 Şubat kadrosu olduğu gibi duruyor. Hrant Dink'in öldürülmesi ve Şemdinli olaylarına da dokunulmadı. Özel Kuvvetler diye bir yapılanma var. Ayışığı ve Sarıkız darbe girişimleri oradan çıktı. Onlara da dokunulmadı.

- Ergenekon terör örgütü operasyonu bekleneni veremedi mi?

Hafife almıyorum. Belki başlangıç olarak ciddiye alıyorum. Günlükleri yazan nerede yani? Günlüklerin ona ait olduğu kriminal olarak da ispatlandı. Nerede bu adam? Son 30 yılın cinayetlerinin, katliamlarının, yargısız infazlarının asıl müsebbiplerine dokunulmadı. Ahtapotun kollarından bir kısmına dokunuldu. Bunlar da daha çok devletle ilişkisi olmayan tipler. Emekliye ayrılmış. Rahat durmuyor, kışkırtıcı bir ortam oluşturmaya çalışıyor. Devam eden bu rejim, 12 Eylül ile son şekli verilmiş bir yapıdır. Ama bu düzenin de kendi içinde bir yasallığı vardır. Ama bu yasallığa dokunanların da yargılanmasına karar verildi.

Sarıkız ve Ayışığı darbelerini yapmak isteyenler, ABD izin vermediği için başarılı olamadı. Biz ABD izin vermediği için darbe yapamayanları yargılıyoruz. Ama bir de ABD'nin izin verdiği darbeler var. Komuta kademesinin bizatihi izin verdiği darbeler var. Bunları niye yargılamıyoruz? Bütün bu söylediklerim hafife alma anlamına mı gelir? Asla. Bunlar darbe ortamı oluşturmaya çalışmıştır. Ergenekoncular suç işlemiştir. Ben nasıl suç işlediğimde cezalandırılacaksam, parlamentoya darbe yapmaya kalkışanlar da cezalandırılmalıdır. Ergenekon davası en azından bir başlangıç olur. Ama maalesef başlangıç olarak kalıyor. Bir de sulandırma çabası var. Sisi imiş, Kalkancı imiş...

- Darbelerin tarihine baktığımızda basit senaryolarla bahaneler üreterek yapılmıyor mu?

28 Şubat'ta Susurluk olayı vardı. Orada ilk hatayı Şevket Kazan, Alevi gafı ile yaptı. Aleviler ayağa kalktı. Sonra Necmettin Erbakan 'faso fiso' dedi. Asker orada uyanıklık yaptı. Susurluk'u tersine çevirdi. Biz 7-8 yıldır darbe karşıtı kültür oluşturmaya çalışıyoruz. Anadolu'yu dolaşıyoruz. Sola mal ettik bunu. Bu sene sol 12 Eylül karşıtlığı yaptı ama biraz yavaşladı. Ergenekon'a gereken önemi vermedi. Güncelden bir kopma var. Ergenekon'a bakıyorsun. Kim var? Veli Küçük var. Kanadı kırılmış olsa bile JİTEM'in başındaki biri. Birçok cinayetin arkasındaki isim. Susurluk'un arkasındaki Abdullah Çatlı'nın en son konuştuğu insan. Susurluk grubu var. Uyuşturucu kaçakçısı Sami Hoştan çıkıyor. Arkasından iki general gözaltına alınıyor. Devlet çekirdeğini oluşturan, onu inşa eden duruşun sahipleri. Bu tür oluşumlara karşı çıkmak demokrasi içinde yaşamak isteyen her vatandaşın görevi olmalıdır.

- 78'liler, operasyondan önce Ergenekon'a karsı tavır aldı mı?

Mesela bayrak mitinglerine katılmadık. Onun için de çok ciddi tepkiler aldık. Bölgelerdeki 78'lileri uyardık. Mitinge katılan kitle çoğunlukla manipüle edilmiş bir kesim. Hakikaten yaşam tarzlarının kökten yok edileceğine inandırılmışlar. Mitingler kaba bir ABD düşmanlığı olarak ortaya çıktı. ABD emperyalizmine karşı çıkmak başka bir şey, ABD halkını lanetlemek başka bir şey. ABD emperyalizmine karşı çıkmak demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesiyle birleştirilemediğinde bu ulusalcılık olur. O dönem semt semt dolaşıp toplantılar yaparak bayrak mitinglerinin neden yanlış olduğunu, toplumun birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunu yok edeceğini anlattık. Ergenekon'un ilk ipuçlarının ortaya çıktığı andan itibaren belki ilk tavrı alan, bunu sokaklarda çeşitli etkinliklerle geliştiren 78'liler oldu.

'ERGENEKON HORTLAR!'

- AK Parti hükümetine karşı mısınız, diyalogunuz var mı?

AK Parti'nin ilk dönemlerinde bazı ilişkiler üzerinden yasakların kaldırılmasını gündeme getirmeye çalıştık. 1982 Anayasası'nda darbecilerin yargılanmasını yasaklayan 15. maddeyi gündeme getirmek istedik. Bir türlü başaramadık. Onlar da getirmedi. Bu madde var oldukça darbeciler yargı kapsamı dışındadır. Ama şu uyanda bulunayım. AK Parti tasfiye edemezse bu yapı uygun ortam bulduğunda yine hortlar. Hatırlayın Erbakan'ın 'fasa fiso' söylemini. Ergenekon gözaltına alınanlardan farklı bir şey. Hükümet, demokrat güçleri ve toplumun sağduyusunu yanına alıp mücadele etmeli. Böyle yaparsa demokrasinin önünü açar.

- Ergenekon yapılanmasının tarihî süreç içindeki değişimi nasıl oldu?

Hiçbir darbeye benim darbem iyidir dememeli. 1960 ihtilali seçimle değiştirilmesi muhtemel bir hükümete karşı yapılmıştır. Menderes ciddi anlamda yıpranmıştı. Gençlik hareketleri hızlanmıştı. Beklenseydi seçimlerde oyu azalacak, belki de iktidar olamayacaktı. Darbe ile alaşağı edilmesi yanlıştı. Alaşağı eden insanlar da bunun bedelini çok ağır ödediler. Hiç hak etmediğimiz hâlde o yıllarda toplumun geniş kesimlerindeki antikomünizm nedeniyle solcular ödedik bunun bedelini. Cumhuriyet kurulurken, Türklük üzerinden modem ulus projesi şeklinde yapılandırıldı. Tüm siyasal akımlar cumhuriyet eğitiminden geçti. İsteseler de istemeseler de bu düşünce ve eğitim davranış kalıplarını ve zihin dünyalarını etkiledi. Bu süreçten dinsel topluluklar da etkilendi.

- Bazı darbelerin toplumsal kazanından olduğundan bahsediliyor. Tansel Çölaşan, 27 Mayısı savunmuştu. Ne diyorsunuz?

Darbelere kategorik olarak karşı çıkmak gerekir. Siz, onu mahkûm etmediğiniz takdirde, ayrımsız bir şekilde darbelere karşı çıkma şansım kaybedersiniz. Ben, 1960 darbesi ile anayasasını birbirinden ayırma eğilimindeyim. Ama 60 Anayasasını da eleştirerek... Bu anayasa ihtilalcilerin belki iç çatlaklarının sonucu ortaya çıktı. 27 Mayıs 1960'ta darbe, ordunun alt kesimlerinden geldi. ABD müdahale etti. Cemal Gürsel üzerinden emir komuta zinciri içinde görüntüsü verildi. Bir noktada ABD müdahale etti ve darbeci kadro arasında süratli bir tasfiye oldu. Bu karışıklık içinde dönemin tarihî ve toplumsal koşullarına uygun bir ana denk geldi. Mesela, o günlerde ABD'de Kennedy iktidardaydı. Dünyada yumuşama eğilimi vardı. Ortadoğu'da henüz baas rejimleri tüm gücüyle ortaya çıkmamıştı. Öyle bir ortamda anayasacılar grubu biraraya geldi. Yaptıkları anayasa asgari düzeyde de olsa demokratik unsurlar içeriyordu. Ancak bu anayasanın eksiklerini de görmek geriyor. Millî Güvenlik Konseyi ilk defa bu anayasada yer aldı. Asker siyasetin içine girdi. 1960 Anayasası'nın 4. maddesi darbecilerin yargılanmasını engelliyordu. Tabii senatörlük vardı mesela. Senatörlüğe bir sey diyemem ama darbe yapanlar tabii senatör yapıldı. Bunlar garabettir. Solcular, Kemalizmin sınırları ile hak ve özgürlükleri ayırmakta zorlanıyor.

DEVLET ÇEKİRDEĞİ ASKERDİR

- Peki bu demokrasi dışı uygulamaları aydın tabir edilen insanlar nasıl benimsedi?

Türk aydım bunu hep yaptı. Geçmişe bakın, kaç aydın var darbelerin karşısında duran? Bunun çok derin nedenleri vardır, belki buralardan başlamalı ama o başka bir çalışmanın konusu. Soruyu biraz somutlarsak en başta yasalarımız buna uygun. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunu kim seçiyor? 61 Anayasası'nda kısmen yargı bağımsızlığı ve parti içi demokrasi vardı ama 1980'de bunlar yok edildi. Millî Güvenlik Akademisini duyuyoruz. Saygın görünen birçok "allame"nin orada hoca olduğunu biliyoruz. Ben derin devlet yerine devlet çekirdeği tanımlamasını kullanıyorum. MGK'da devlet çekirdeği askerdir. Bunların temayülleri var. Komutanların değişmesi eğilimleri değiştirmiyor. Bir gelenek yürüyor. Toplumun tüm alanlarını tanımlıyorlar. O alanlarda uygun gördükleri kişileri eğitip geliştiriyorlar. Onların alanlarında süratle yükselmesini sağlıyorlar. Toplumun önünde görünür kılıp kritik dönemlerde bunları kullanıyorlar. YÖK'te bunu yaşadık. Bunları eğitiyorlar, bunlarla özel ilişkiler geliştiriyorlar. Millî Güvenlik Akademisi gibi legal kurumlarda eğitip ek imkânlar da oluşturarak. Bilmediğimiz başka ilişkiler de olabilir. Türk toplumu merkeze göre şekillenen bir toplumdur. Toplum bu kişileri kanaat önderi kabul edip oraya yönleniyor.

- Bu mekanizma sürüyor mu? Ergenekon Operasyonu bunu aksatmadı mı?

Hayır, yürüyor. Hiç aksama yok. Bence bir nevi safra temizliği yapılıyor. Devlet çekirdeği gizli yapılanmalarını yeniden kuruyor. Hükümet bundan yararlanarak iktidarını sağlamlaştırmayı tercih etti bence.

- Darbeyi yapan asker, İç Hizmet Kanununun 35. maddesindeki Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevini öne sürer. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda 35. maddeden öte bir durum var. İkili bir devlet yapısı var. Asıl devlet asker. Millî Güvenlik Kurulu içindeki askeri kadro, görevde olduğu dönemin devlet çekirdeği. Millî Güvenlik Siyaset Belgeseli adlı gizli anayasa işlevi gören temel bir iç hukuk metinleri var. Hayatın her alanına yönelik müdahaleleri, bunun için gizli yönetmelikleri var. Gizli özel kuvvetler, psikolojik harp ve istihbarat birimleri buna eslik ediyor. Aynı zamanda tüm özel kuvvetleri sevk ve idare ediyorlar. MGK'nın Bakanlar Kurulu'na tavsiyeleri öncelikle ele alınıp o doğrultuda kanun ve kararnameler çıkarılıyor. MGK aynı zamanda anayasal bir kurum. Zaten 82 Anayasası'nın en belirgin özelliği MGK'yı anayasal bir kurum olarak merkezine almasıdır. Bir de biçimsel bir çok partili, anayasal parlamenter düzen var.

Bu temeldeki darbeci-militarist rejimin görünen yüzü. Eskiden buna Filipin tipi demokrasi, şimdi ise kibarca "kontrollü demokrasi" deniyor. Şimdi böylesine bütünlüklü bir düzen karsısında 35. maddenin lafı mı olur! Ayrıca darbe yapmaya gerçekten gerek yoktur, çünkü rejim kendini "sürekli darbecilik" biçiminde kurmuştur. Gerek toplumsal muhalefete hiç hayat hakkı tanımamak için kurulan kimi tezgâhların bumerang gibi ters tepmesi, gerekse inanılmaz bir darbe yapma ve güç olma hırsı "kontrollü demokrasi " ile yetinmemeyi getiriyor. Mevcut süreçte çözüm, ne yapıp edip Cumhuriyet'i demokrasi ile tamamlamaktır. Darbe yapmakla vatanı kurtarmak ve vatanseverlik arasında hiçbir ilişki yoktur, tam aksine vatan hainliği arasında ilişki vardır.

- 78'liler içinde darbecilerle işbirliği yapanlar oldu mu?

Olmaz olurumu? Darbe bizim kuşağı biçti. Sağıyla soluyla 5 bin genç öldürüldü 70'li yıllarda. ABD tüm 70'li yıllar boyunca Türkiye'yi istikrarsızlaştırma siyaseti izledi. Amaç umut dolu, geleceğini kendi elleriyle kuracağına inan bir toplumsal realiteyi tasfiye etmekti. Ülkücü gençler yükselen sol harekete ve toplumsal muhalefete saldırtıldı. Yetmedi. MHP içinden devşirilen bir grup Gladio karargâhlarında eğitildi. Çatlı'lardı bunlar. Sonra kitle katliamları. Görüntü ülkücü-devrimci çatışması. Bakıyorsun 1977'nin kanlı 1 Mayıs'ını örgütleyen Mehmet Eymür, Hiram Abas, Nuri Gündeş, o dönemin Genelkurmay Özel Kalem Müdürü Orhan Kilercioğlu. Büyük işadamları da var. Sonrası var: 16 Mart katliamı, Ankara Balgat ve Bahçelievler katliamları, Maraş, Corum katliamları... Türkiye bunların hiçbirinin hesabını vermedi ve hiçbiriyle yüzleşmedi. Asıl suçlular da hiçbir zaman ortaya çıkmadı.

- Bütün yaşananlardan çıkardığınız dersler neler?

Geçmişle bir şekilde yüzleşmek ve hesaplaşmak gerekiyor. Sağlıklı bir demokrasi ancak bu yolla olur. Çok kan döktük. Her tarafımız yara bere içinde. Artık yaralarımızı hep beraber adalet duygusuyla sarmanın, bansın, kardeşliğin zamanıdır.