Lise çağında ayrıldıkları çocuklarının ikisi de şehir dışında okuyor. Sadece izin günleri ve tatillerde buluşuyorlar ve buna “Mesleğin cilvesi” diyorlar.
 
Albay Yavuz Özfidan, evde kendisinden rütbe olarak küçük eşi Yarbay Dilek Özfidan için, “Ne zaman bana bir görev verse gereğini tereddütsüz yaparım” diyor.
 
Erkek, binbaşı; kadın yüzbaşı...
 
İkisi de jet pilotu. Henüz ilkokul çağına bile gelmeyen çocuklarıyla Konya’da yaşıyorlar.
 
Yüzbaşı Esra Özatay, işte eşine “Özatay binbaşım” diye sesleniyor.
 
“Evde komutan kim” sorusuna da esprili bir yanıt veriyor: “Kadın evde eşinin rütbesinin bir üst rütbesidir. Eş öğretmen de olsa, doktor da olsa böyle. Evde Fatih binbaşı, ben yarbay oluyorum yani.”
 
Genelkurmay Başkanlığı’nın izniyle, yüzlerce rütbeli çiftten ikisinin evine konuk olduk, ‘rütbeli evlilik’ kodlarını konuştuk...
 
İŞYERİNDE YÜZBAŞI EVDE PAŞA
 
Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı nizamiyesinde sizi iki slogan karşılıyor: “Jet sesi, özgürlüğün sesi” ve “Havacı olmak ayrıcalıktır.”
 
İkinci sloganın ayrıcalığına, çevresi 35 kilometre olan üsteki randevumuza ulaşınca vâkıf oluyoruz. Hava Pilot Yüzbaşı Esra Özatay ve eşi Hava Pilot Binbaşı Fatih Özatay’ın bizi beklediği dinlenme odasında herkes birbirine ‘Abi, abla’ diyor; ‘Komutanım’ diyen yok.
 
Nedenini Esra Yüzbaşı açıklıyor:
 
“Filo komutanının odasına girerken selam vermek tabii ki askeri disiplindir ama aramızdaki selamlaşma o kadar katı değil. Bizde tecrübe rütbeden önce geliyor.”
 
Fatih Binbaşı araya giriyor:
 
“Askerliğe aykırı gibi görünüyor ama ilişkinin böyle olması gerekiyor. Dört uçak birlikte uçuyorsunuz. Birine bir şey olacak olursa seni arkanda, yanında uçan diğer arkadaşların koruyacak. Harbe hazırlıkta farklı görevler var. O görevleri belli periyotlarla uçmak zorundasınız. Eğer uçmazsanız o görevden düşüyorsunuz. Beni tekrar o göreve adapte etmek için uçuran bir yüzbaşı olabilir; ‘Sen yüzbaşısın ben binbaşıyım beni uçuramazsın, hatamı söyleyemezsin’ diyemezsiniz. Dörtlü kol lideri üsteğmen de olsa onun söylediğini yapmak zorundasınız. Uçuşu o yönetiyor çünkü. O yüzden, havacı olmak ayrıcalıktır.”
 
Peki birbirlerine nasıl hitap ediyorlar?
 
“Evden çıktığımız anda Özatay Binbaşım, Özatay Yüzbaşım... Profesyonel olmak gerekiyor. Bu, iş disiplini. Buna çok dikkat ediyoruz. Sizin yanınızda Fatih demek bile tuhaf geliyor. Aynı filodayken de böyleydi. Yalnız çok kızdığım zaman ‘Fatih Abi’ derdim.”
 
Bu durumun eve nasıl yansıdığına da Esra Yüzbaşı açıklık getiriyor:
 
“Kadın evde, öğretmen de olsa, doktor da olsa, eşinin rütbesinin bir üst rütbesidir.”
 
Fatih Binbaşı’nın sözleriyle gülümsüyoruz: “Evde ben binbaşıyım, Esra yarbay oluyor!”
 
 FİLODA İKİ ÇİFT DAHA VAR
 
Esra Özatay, 133. filoda F5 pilotu. Bir yıl öncesine kadar aynı filoda görev yapan eşi Fatih Özatay ise şu an Couger helikopter pilotu. Arama kurtarma uçuşları yapıyor. Asıl görev yeriyse Anadolu Kartalı planlama timi. İkisi de Hava Harp Okulu mezunu. Bröveyi takar takmaz evlenmişler. 11 yıldır birlikteler. Bunun yedi yılı, aynı filoda iş arkadaşı olarak geçmiş. Sadece iki kez birlikte uçmuşlar, o da eğitim sırasında:
 
“Ben 133. filoda eğitime başladığımda Özatay Binbaşım üsteğmendi. İlk hava muharebesi görevimde bandit (düşman) rolündeydi. İki uçağın birbirine taarruzuna ‘angajman’ denir.
 
Angajman sırasında Fatih’in bana sanal olarak da olsa füze atması garip gelmişti. Bir an profesyonellikten uzaklaştım, sonra hemen toparladım tabii.”
 
“Normal şartlarda karı koca olarak tek uçakta ya da aynı kolda uçamıyorsunuz. Bu bir kural; kaza durumunda kötü etkilenebilinir diye düşünülüyor. Bizden başka, bu filoda iki çift daha var. Aynı filodasınız ama o kadar yoğun oluyorsunuz ki birbirinizi görmüyorsunuz.”
 
30’lu yaşların ortalarındaki genç çift bir yandan anlatıyor bir yandan bize filoyu gezdiriyor. En dikkat çekici yer uçak arızalarının çalışıldığı simülatör odası. Dörtlü kol lideri Esra Yüzbaşı’nın öğretmenliğinde gerçekleştirdiğimiz sanal uçuşta biz de görüyoruz Hanya’yı Konya’yı:
 
“Her şey kitabına uygun olmak zorunda. Kitabın dışına çıktığınızda emniyetsiz bir şey yapıyorsunuzdur. Sonuçta o kitaptakiler denenerek yapılıyor. Hız sınırı 1.7 Mach (ses hızının 1.7 katı). Onun üzerine çıktığınızda uçakta problem başlar. Uçaktaki problem giderilince tecrübe uçuşu yapılır. Filoda test pilotları var. Dünyanın yuvarlak olduğunu gördüğünüz bir irtifada, uçağı limitlerine kadar zorlarsınız. Motorları durdurur, tekrar çalıştırırsınız.”
 
“Ne hisseder insan o hızda?”
 
“Fiziksel anlamda sizde etkisi yok. Ama o sürati kurallar gereği belli bir yüksekliğin üzerinde yapmanız gerekiyor. Çünkü o hızı geçtiğinizde bir patlama meydana geliyor. Uçağın bulunduğu bölgede camlar kırılabiliyor. O hızı geçtiğinizi görsel olarak sadece aletlerden anlıyorsunuz.
 
Sürat yaklaşık saatte 1000 kilometreye denk geliyor. İrtifa skalasında ufak bir düşüş oluyor.
 
Çok yüksek bir irtifada olduğunuz için o hızı ayırt edecek başka referans yok.”
 
“Peki ya düşerse diye bir kaygı taşınmıyor mu?”
 
“Aldığınız eğitimlerin sonunda öyle bir kaygınız kalmıyor artık. Dokuz aylık bebeği karnınıza birden koysalar onu taşımakta zorlanabilirsiniz. Ama o, karnınızda yavaş yavaş büyüyor.
 
Dokuz aylık olduğunda da o 15 kiloyu taşıma gibi bir sıkıntınız kalmıyor. Vücudunuz ona göre şekilleniyor çünkü. Bu da biraz ona benziyor. Bilgi konusunda eksikseniz korkarsınız. Her türlü eğitimi alıyorsunuz. Uçmaya hazır değilseniz uçamazsınız zaten.”
 
ÜÇ YIL BOYUNCA RÜYALARIMDA UÇTUM
 
İki çocuk annesi Esra Yüzbaşı’nın bu örneği bize çocukları hatırlatıyor. Evlerine gidiyoruz.
 
Sohbetimiz, 4.5 yaşındaki Batuhan’ın dilinden düşürmediği F5, F16, Awacs, Boeing sözcüklerinin gölgesinde, sivil devam ediyor:
 
“Fatih’in 2006’da tayini Almanya’ya çıktı. Awacs pilotu olarak Boeing 707’de görev yaptı. Ben de o dönem ücretsiz izin aldım. Hamileydim zaten. Birinci ayın sonundan itibaren evde kâbus başladı. Sürekli rüyalarımda uçuyorum. Batuhan doğdu. Alışma periyodu. Masal istediğinde uçuş anlatıyordum ona, şimdi normal masallar anlatıyoruz. Konuşmaya yeni başlamıştı 2.5 yaşında ‘Kule kalkış’ diyordu. Her şey yerine oturdu derken Zeynep oldu. Yine resetledik.
 
Avrupa’nın göbeğinde olmak fark etmiyor, o kâbuslar hiç bitmedi.”
 
Fatih Binbaşı devreye giriyor: “Zor oldu iki bebekle ama savaşçı anne olarak Esra çok iyi kalktı altından.”
 
“Türkiye’ye döner dönmez oturdum uçağa. İlk gaz kolunu açıp kalktığımda dünyalar benim oldu. Çok özlemişim. Sürekli ağzım kulak mesafemde dolaşıyorum ortalarda. Tamam ruhum oturdu yerine, dedim. En mutlu yılımızdı o yıl.”
 
Milli Güvenlik öğretmenim sayesinde asker oldum
 
Babam taksici. Asıl mesleği gemi inşaat teknisyenliği. Almanya’da çok zor şartlarda çalışmış.
 
Ben orada doğmuşum. İlkokula başlayacağım yıl Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Kız Lisesi’nde yatılı okudum. Beykoz’da oturuyoruz. Ortaokul bittiğinde bir gün Kuleli Askeri Lisesi’nin önünden geçerken babam içeri girip beni o okula yazdırmak istediğini söylemişti. Almadılar tabii. Ailemde asker yok ama ben tutkuyla istiyordum asker olmayı.
 
Bunda Milli Güvenlik dersi öğretmenimin de etkisi olmuştur. Lise sona geçtiğim yıl Harp Okulu kız öğrenci alacağını duyurdu. Dedem göstermişti gazete ilanını. Nasıl heyecanlanmıştım.
 
ÖSS’ye ilk girişimde birkaç puanla kaçırdım. Yıldız Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’nü kazanmıştım. Bir yıl o bölüme devam ettim. İnatçıyımdır. İkinci yıl yeniden girdim ve işte buradayım.
 
İlk uçuşumu Yalova’da öğrenci seçme uçuşunda pervaneli bir uçakla yaptım. Dört sene Harp Okulu, iki sene uçuş okulu; her an elenme ihtimaliniz var. O zaman pilot olma şansınızı yitiriyorsunuz, yer sınıfı oluyorsunuz. 12 yıl oldu, üç yıl ara verdim. Şimdi son basamak öğretmen eğitimindeyim. 1600 saat uçuşum var. Fatih’inse üç bin saat. Normal şartlarda brövenizi Çiğli’deki 2. Ana Jet Üs Komutanlığı’ndan alıyorsunuz. Fatih kendi devresinden iki kişiyle birlikte ABD NATO Uçuş Okulu’ndan aldı. Tekrar F5’te döndü. O dönemde kadın pilotları F16’ya atamadıkları için Fatih de fedâkarlık ederek F5’de kaldı. Onun sayesinde jet pilotu oldum. O F16’ya gitseydi birlikte olmamız için benim nakliye ya da helikopter pilotu olmam gerekiyordu.
 
Yetiştiğimiz ortam gereği evde de bir disiplin var. Ama arkadaşlarla konuştuğumuzda biz çocuklarımıza karşı daha serbestiz. Oyuncak toplama saati yoktur bizde mesela. Zamanı gelince zaten yapacaklar. Askerlikle ilgili evdeki tek espri: Asker balığı posteri almıştık.
 
Zeynep’e asker balığı diye tanıttığımızda ‘Dikkat’ dedi ve elini başına kaldırdı. Hâlâ onu gördüğünde dikkat çeker. İkisi de kreşe gidiyor. Mesai saatleri sabit olmadığı için görevi erken bitiren, çocukları alıyor. İkimiz de uçuştaysak aynı kreşte çocuğu olan komşularımız var, onlar alıyorlar. Tatbikat dönemleri anneanne-babaanne ve dedeler giriyor devreye. Onlar bizimle olduğu zamanlar en mutlu günlerimiz. Biz de ancak o zamanlar kendimize vakit ayırabiliyoruz.
 
Yüksekten korkan jet pilotları var
 
Ailemdeki askerlerin etkisi olmuştur ama beni önce üniforma etkilemiştir. 14 yaşında ayrıldım doğduğum Karaman’dan, Kuleli Askeri Lisesi’ne giderken. Bir ay intibak dönemiydi. Babam giderken ağlamaya başladım, o da ağlıyordu. Bir o ilk anı unutmuyorum bir de annemin mektuplarını. Çok dokunaklıydı mektupları, her hafta ağlardım. Tek üzüntüm kardeşimle çok şey paylaşamamak. O, üniversite hayatına kadar evdeydi. Şimdi bankacı, Ankara’da yaşıyor.
 
Jet pilotu olmak için temelinde iyi bir sporcu fizyolojisine sahip olmanız, sağlam olmanız gerekiyor. Aramızda yüksekten korkanlar bile var ama aynı zamanda çok başarılı pilotlar... Beslenmenize dikkat ediyorsunuz. Vücudu karbonhidrat açısından zayıf bırakmamanız
 
gerekiyor. Kahvaltı şart. Uykusuzluk reflekslerinizi zayıflatır; günde en az sekiz saat uyku gerekli. Ertesi gün uçuşunuz varsa 01.00’de yatayım lüksünüz yok. En geç 22.00’de uyumanız gerekiyor. Kaçamak günlerimiz cuma-cumartesi. Ama gece hayatımız olduğu söylenemez. Eğer performansınız yeterli değilse, geç yattıysanız veya hasta çocuğunuz uyutmadıysa ve ertesi gün uçuşunuz varsa, buraya geldiğinizde profesyonellik gereği “Ben bugün uçamayacağım” demek zorundasınız. Uçuşu riske atma lüksünüz yok.
 
İş, istemeseniz de eve yansıyor. Aynı filodayken eve döndükten sonra da bir süre konuşuyorduk işi, sonra konuşmama kararı aldık. Ama uçuşlu bir film bile seyrettiğinizde heyecanlanıyorsunuz. ‘How to Train Your Dragon/Ejderhanı Nasıl Eğitirsin’ çizgi filmini çocuklarla seyrettik. Çok güzel uçuş sahneleri var. Film bittiğinde Zeynep annesinin, Batuhan benim omuzumda, uçuyorduk evde. ‘Avatar’ın da çok güzel uçuş sahneleri var. Harp Okulu’ndayken sürekli ‘Top Gun’ oynardı, defalarca seyrettik. Tüm pilotlar seyrettiğinde mest olurdu. Şimdi bile yeniden seyredebilirim.
 
ÇOCUKLARDAN AYRI KALMAK MESLEĞİN CİLVESİ
 
Duvarın üçte birini, Elif ile Merve’nin vesikalıklarından büyütülmüş dev fotoğrafları süslüyor.
 
Şimdi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde okuyan Elif ile Eskişehir Anadolu Lisesi son sınıf öğrencisi Merve’nin kendi kanatlarıyla uçmaya başladığı günlerde, evdeki boşluğu doldurmak için asılmış duvara. Tunceli 4. Komando Tugayı’nda görevli anne, Sağlık Yarbay Dilek Özfidan o günlere dönerken duygulanıyor:
 
“Diyarbakır’da görevliyiz. Elif OKS’ye girdi. Puanı da iyi. İlköğretimi dört ayrı okulda bitirince lisede istikrar olsun istedik. Üniversite hazırlığında önemli çünkü. Babaannesinin de yaşadığı Eskişehir’de karar kıldık. Giderken ‘Anneciğim, sizsizliğe ancak bir yıl dayanırım’ dedi. Hesapta bir yıl sonra biz de gideceğiz. Tayin formunu doldurduk. Sürpriz: Görev yerim NATO Kolordusu, İstanbul. Aslında çok özenli bir tayin. Ama anne yüreğim Eskişehir’de. O sırada Merve’nin tercihi geldi önümüze. İstanbul’daki okullardan yazsak, görev süremiz iki yıl. Onu da ablasının yanına gönderdik. O da çıktı evden ve ev birden boşaldı. “
 
Albay Yavuz Özfidan tamamlıyor eşini: “Aslında mesleğin cilvesi bu. Bu bölgede görev yapan meslektaşlarımızın çoğu çocuklarını eğitim için önceki görev yerlerinde bırakıyor. Çoğu ailesinden ayrı, sadece izin dönemlerinde buluşuyorlar.”
 
ORDUDAKİ İLK 30 KADINDAN BİRİ
 
Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığı’nda bizi, henüz bir buçuk yıllık anne olan Banu Üsteğmen karşılıyor. İzmir’de görev yapan asker eşiyle bir yıldır ayrılar. Zira vatan görevi her şeyden önce geliyor. Özfidan ailesinin kapısını birlikte çalıyoruz. Ve karşımızda askerin gülen yüzü... Yavuz Albay aslen Eskişehirli. Bursa Işıklar Askeri Lisesi sınavını kazandığı yıl ayrılıyor evden. İstiklal Savaşı Gazisi dedesi Pehlivan Abdullah’ın anılarıyla:
 
“Her çocuğun hayalinde bir kahramanı vardır. Benim kahramanım gazi dedemdi.”
 
Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (GATA) alınan ilk 30 kadın subay arasına giren Dilek Özfidan ile Harp Okulu son sınıf öğrencisiyken tanışıyor. Mezun olur olmaz da evleniyorlar. Bir yıllık Piyade okulunun ardından ilk ayrılık geliyor. Dilek Teğmen Diyarbakır’a, Yavuz Teğmen Manisa Kırkağaç’a... İzin günleri Ankara’da buluşuyorlar. Ardından tayinleri buraya çıkıyor.
 
Güvercinlik’te birlik komutanlığı yapan eşi, İtalya Karabinyer Subay Okulu’na gidince Dilek Üsteğmen GATA’da bölük komutanı oluyor. Bu arada bir yıl arayla Elif ve Merve katılıyor aileye.
 
Yüzbaşı Yavuz Özfidan’ın tayini Van’a çıkınca, kadın doğum üzerine kariyer planları yapan Dilek Üsteğmen her şeyi bırakıp aşkının peşinden gidiyor. Terörün en yoğun döneminde, Özfidan Âilesi en zorlu görevine yelken açıyor:
 
DUYGULARIN DONDUĞU ANLAR
 
“1994-1998. Ülke kaynayan kazan gibi. Tek jandarma hastanesinde başhemşireyim. Eşiniz operasyonda; bölgeden sürekli şehit, yaralı geliyor. Duygularınızın donduğu anlar. Sadece yaşadığınız o ana kilitleniyorsunuz. Helikopterin biri iniyor, biri havada. Burnunuzdan ter damlıyor. Kariyer yaparken göremeyeceğim birçok harp cerrahisini orada deneyimledim.”
11 yıldır bu bölgede olduklarını belirten Yavuz Albay, çocuklarının da hayatla baş etmeyi küçük yaşta öğrendiklerine dikkat çekiyor:
 
“Van’da Merkez İlçe Jandarma Komutanı’ydım. Terör bir taraftan, kaçakçılık bir taraftan... 24 saat az geliyor. Elif’le Merve de bütün bu trafiğin farkında. Şehadet kavramıyla çok küçük yaşlarda tanıştılar. Lojmandaki oyun arkadaşları, Oğuz ve Ferruh amcalarının şehadetlerine tanık oldular. 1998’de Van Orduevi önünde  düzenlenen canlı bomba eyleminden okul servislerinin 1-2 dakika erken hareket etmesiyle kurtuldular. ‘Söz konusu vatansa, gerisi teferruat’ bilinci çok erken yerleşti dimağlarında.”
 
Komando Tugayı’nda görevli Dilek Özfidan günlük hayatında makyaj yapmıyor: “Bugün siz geleceksiniz diye yaptım, bu halime yabancı kalmışım meğer” diyor. Eşi Yavuz Özfidan gülerek noktayı koyuyor: “Hanım makyaj değil, kamuflaj yapıyor!”
 
HER KRİTİK KARARDA FAYDA-MAHSUR ÇİZELGESİ
 
DİLEK ÖZFİDAN: Aslında esnek yaşıyoruz. Yaşadıklarımız öğretti bunu. Bir ara ben çok katıydım; her şey dört dörtlük olacak diye.
 
ELİF: Ben kırdıklarımın listesini tutuyordum küçükken, sonra liste kabardı ve o listeyi kaybettim! Annem kızıyordu çünkü.
 
DİLEK ÖZFİDAN: Merve çok düzenliydi. Obsesif olacak diye kaygılandık bir ara, ister istemez onu gevşettik yavaş yavaş.
 
YAVUZ ÖZFİDAN: Ama planlı olmak lazım; nereye gideceğinizi bilmezseniz dolaşırsınız.
 
DİLEK ÖZFİDAN: Bir konuda kafanız mı karıştı, içinden çıkılmaz bir noktada mısınız; hemen ‘fayda-mahsur çizelgesi’ yapılır.
 
YAVUZ ÖZFİDAN: Askeriyede ‘Durum muhakemesi’ diyoruz. Muhasebedeki T cetveli, borç-alacak sütunları gibi... Elif’te de, Merve’de de lise tercihlerini yaparken çizelge yaptık mesela. Ulaşım, ütü, çamaşır, özleme kadar... Hem duygusal hem maddi boyutuyla her birine bir değer verdik, çıkan sonuca göre tercih yaptılar.
 
DİLEK ÖZFİDAN: Hayat öyle değişik seçenekler sunuyor ki size ummadığınız anda ummadığınız kapılar açılıp kapanabiliyor. O duruma da hazırlıklı olmanız lazım.
 
YAVUZ ÖZFİDAN: Daima bir alternatif seçeneğiniz var. Diğer kurumlarda olmayan bir sistem.
 
Mesleğe küsme de olmuyor dolayısıyla, piramitler ona göre oluşturulmuş.
 
ELİF: Ayrı kalmak ilk başta zordu ama şimdi çok faydasını görüyorum. Yurtta kaldığım odadört kişi, arkadaşlarım henüz alışamadılar. Babamın fayda-mahsur çizelgesini kullanıyoruz. Odanın ablası oldum.
 
MERVE: Diyarbakır’dan Eskişehir’e ilk gittiğimde okulda beni ‘Kardelen’ sanmışlardı. Matematik öğretmenim, sürekli “Canım benim başaracaksın, inanıyorum” diye telkinlerde bulunurdu.
 
Arkadaşımın babası benimle tanışmak istemişti bir gün. Okul derecem fena değil. Kızını sürekli benimle karşılaştırıyormuş, “Bak o Kardelen nasıl başarılı”’’ diye...
 
YAVUZ ÖZFİDAN
 
Kızlarımız erkekte saç ve sakaldan hoşlanmıyor
 
Ben İtalya’ya gittiğimde kadın subay yoktu. Eşimin subay olduğunu söylediğimde şaşırmışlardı. Evimizde duvarlarda yazılı talimatlar, askeri kurallar yok tabii... Eşyalarımız basit ve kolay taşınabilir. Ancak ruhumuza işleyen artık kimliğimizin parçası haline gelen alışkanlıklarımız var. Mesela bir konuda karar verileceği zaman herkes fikrini söyler, çatır çatır tartışırız, ancak son kararı ben veririm. Bu da genelde kızlarla eşimin ortak kararı olur. Kızlarım erkekte uzun saç, sakal ve bıyıktan hiç hoşlanmaz. “Baba ense tıraşın gelmiş” diye uyarırlar beni. Bazen gür sesim kızlara fazla gelebiliyor. Eşimle futbol maçları dışında hiç ayrı zaman geçirmeyiz. Tiyatroyu ve doğa yürüyüşünü severiz. Ne yaparsam onunla birlikte yapmayı seviyorum. Aksi bana tat vermiyor, tuzsuz ekmek gibi.
 
DİLEK ÖZFİDAN
 
Türk ordusunda kadın olmak farklı
 
Van’daki görev süremiz içinde, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Yüzbaşıydım. Bir gün Epidomiyoloji dersine gidememiştim. Hocam ‘Dönemini uzatacağım’ deyince, ‘Hastanemde yaralı varken kimse o kapıdan beni çıkaramaz’ demiştim.
 
Yaşamayan anlamıyor özetle. Türk ordusunda kadın olmak çok farklı. Farklı bir yeriniz ve ağırlığınız var. Bunu en çok NATO Kolordusu’nda sağlık plan subayı olarak çalışırken anladım.
 
Koridorda farklı uluslardan insanlar çıkıyor karşınıza. Bizdeki kültürü onlar da aldılar sonra...
 
Bir hafta sonu Gelibolu’ya çok kıymet verdiğimiz bir komutanımızı ve ailesini ziyarete gittik.
 
Şehitlikleri dolaşacağız. Halam da bizimleydi. Halam, o zaman 12-13 yaşlarında olan kızlarımızla aynı odada kalıyor. Sabah Elif ve Merve saat çalmadan önce uyanmış, giyinip, yataklarını ve odayı toplamışlar. Halam bunu görünce, “Siz bu çocukları nasıl yetiştirdiniz böyle?” diye sordu. İç disiplinlerine hayran olmuş. Biz çocuklarımıza şöyle olun demiyoruz, sadece yaşıyoruz ve yavru kuşlar da yuvada gördüklerini yapıyorlar.
 
hürriyet